20 Mayıs 2012 Pazar

BEN BECEREMEMİŞİMDİR

Normal olan şu değil mi? 

Bir grup anne, oğlunun ya da kızının, ne biliyim notlarindan, aliskanliklarindan, saygisindan, zevklerinden bahsederken; her biri övgüyle söz etmez mi?

Öyle ovulecek olmasa bile övmezler mi? Evet, öyle kesinlikle.. 

Çok net hatirliyorum ben; bi komsumuz sayisal loto gibi karnesi olan ogluyla soyle övünüyordu; 'davranis notlarinin hepsi 5 benim oglumun'.. 

Tombalak birşeydi zaten, onun 'beslenme aliskanligi' 5 olmayacaktı da da benim mi olacakti..

Ben öyle bir karneyle eve gittigimi düsünemiyorum bile..

Aslinda ben sunu anlatacaktim, universiteyi kazanamamis (gayet normal) ama baraji gecmis kizini yine bi komsumuz nasil övüyor nasil övüyor anlatamam.. 

Ne kadar guzel, bardagin dolu tarafindan bakiyolar, cocuklarini yuceltiyolar falan.. 

Ama benim annem, artik nasil bir ruh haline sahip bilmiyorum. 
Buyuk ihtimalle soyle dusunmustur; 'aHa! Cocuklarini öven ebeveynler. Ama ben farkliyim. Dur bi, ben Rezzan'i, bire bin katiyim da, yerin dibine sokayim' diye düşünmüştür kesin.. 

'Ee sizin kiz napiyor, biTti mi okul?' diye soran komsumuza verdigi cevaba bak. 

'Rezzan 4 yillik universitede, ama 5. senesi, her sene yaz okuluna gitti, notlari da kotu, ev islerinde yardim etmez bana hic, sabah kalkinca cok sinirlidir, cok yabani, kime cekti bilmem, misafir gelir hosgeldin demez, bi cay demlemek aklina gelmez, yatagini toplamaz, copleri dokmez, ortalik yerde saclarini tarar, hic dusunmez sacim yerlere dokuluyo mu diye sormaz kendine (ki normal insanlar sorar, bilirim) vs vs..' 

Hayir, bi tek bu da degil, 'anne, bu carsaf kucuk bu yatak icin, sabah bi bakiyorum yere dusuyo carsaf' diyorum. 'Sen yatmayi beceremiyosundur.' diyor. 

Yok arkadaş! Begendiremiyorum ben kendimi.. 
Hele bugun dedimki (yine gidemedim İstanbul'a) 'Keske İstanbul da olsaydi evimiz' dedim.. 

 Annemin tepkisi su 'memnuniyetsiz! Istanbula gittin, begenmedin ki orayi, izmitin nesi varmis? Hayret bisey ya' dedi. 

Sanki ben degil, 'EV' onun cocugu.. Ama olsun; icten ice gurur duyar benim annem benimle de iste; belli edemiyor..( Annemin cewabi su olurdu bu cumleyi okusa;'belli edemiyomus! Sen anlamiyosundur,gayette belli ederim ben')

4 Mayıs 2012 Cuma

SAYILAR

Benim sinirlenme sayım, genelde, '1000' dir.

- 1000 kere söyledim, 1000 kere anlattım gibi...
Ama bu sayıyı istemsiz olarak, kendiliğinden düşürüyorum sevdiğim insanlarla konuşurken..

Mesela;
 - Ablacım 40 kere söyledim ama; böyle yapma diye.
- 100 kere aradım seni. Gibi.

Dikkatimi çekti, sinir sayıları genelde; 1000- 100- 50- 40...

Zaten komik olurdu diğer türlü. 
Mesela;
- 6 kere söyledim sana yapma diye gibi..
 ..........................................................................................................................................................................
Geçenlerde otobüsle İstanbul' a gittim. 

 Bilet kesiciyi görene kadar ' Bu sefer diycem direkt' diye geçirdim içimden.
Hatta, bilet kesicinin 'Olmaz, hanımefendi' dediğini hayal ettim, kızdım, öfkelendim.
Hızlı hızlı yürüdüm, alacaklı gibi girdim Efe Tur'a.


Ama..


Her zaman olduğu gibi çekindim yine 'Cam kenarı' olsun demeye.
14 numara denk geldi. 
N'apıyım, başladım yine, kıt matematiğimle hesaba.

- Şimdi, 1 numara cam kenarı olsa, 2 numara kolidor olur, 3 camsa, 4 kolidor.. gibi..

Tutturamadım. :) 
 Cam kenarı olmadı yine..

...........................................................................................................................................................................

22 Nisan 2012 Pazar

BLOG

'Blog', önceden benim için denizde;  ne biliyim nehirde boğulma sesiydi.  


Şunun gibi; 'İmdaaat!! blog blog blog ( burda suya batıyor, sonra tekrar su yüzüne çıkıyor) imdaaatttt!!' 


Sonradan ne olduysa, SEN oku diye, 'blog' yazmaya başladım. 

Kendimi, genel müdürmüş gibi hissediyorum bazen. 

Hatta, bilgisayar başına geçmeden, yazmaya  başlamadan evvel, ''hayali çalışma arkadaşlarıma'' :'Hadi arkadaşlar sıkı çalışalım, yetiştirmemiz gereken yazılar var' diyorum. Motive ediyorum onları. :)
Geçen küçük kardeşim, çalışma arkadaşlarımı paylarken duydu beni, alışık olduğundan, ses etmedi, hiç şaşırmadı bile. :) Umarım, rol- model olarak beni almıyordur.

Yazılarımın okunma istatistiklerine bakıyorum; tanımadığım kadar insan okuyor bazen bu yazıları. 
Havalara giriyorum biraz, annem 'Kaldırak yaptım, gel ye' diyene kadar sürüyor bu havalarım. 
Genel müdür, kaldırak mı yermiş!?! Nerde görülmüş?
 (Bilmeyenler için görünüşü çok kötü ama tadı güzel bir sebze yemeğidir kaldırak. Kaldırek diyenler de vardır.)

Yavaş yavaş bu 'blog' da benim için boğulma anlamına gelmeye başladı. 

Bırakıyorum.






ŞAKA NAN ŞAKA.. :) ARA VERİYORUM...

GÖRÜŞÜRÜZ SONRA TEKRAR...

 -Kızım gelsene soğudu yemeğin?


+ Kapımı çalsana anne, koskoca genel müdürüm ben. Olloo ollo ya..

- Yazma bak beni oralara! Vallahi kızıyorum.

+ Taam yaeee..

'O_o'











 
 

 

 
 

MÜDÜR

[Kardeş gibidir resmi bayramlar.
Her zaman şikayet edersiniz, ama elinizden alındığında, ona birşey olduğunda, kenidinizi tanımayacak kadar sinirlenir, saldırganlaşırsınız.]


Hiçbir bayramda görev almadım ben. Külfetti benim için.
Zaten ben dinlemiyordum şiir  okuyanları, izlemiyordum halkoyunu grubunu.
Beni mi izleyeceklerdi, dinleyeceklerdi, Allah aşkına?
Dinlenmeme, izlenmeme fobimden mütevellit, katılmadım işte, hiç de pişman değilim.

Siyahtı benim o sene gittiğim okulun önlüğü, güneşli havalarda güneş ışığını emdikçe emer, soluk tenli beni bile kıpkırmızı yapardı.
 
İlkokul zamanlarımda,  23 Nisan' ın gelişine sevinen tek kişi olan okul müdürü alıyordu eline mikrofonu, konuştukça konuşuyor, zamanla kelimeler anlamını yitiriyor, ip gibi dizilmiş biz çocukların, tahminen, bayılmamızı bekliyordu.

Öyle de kalabalıktıkki okul bahçesi, ne müdürün susmasını bekleyen bir tek bendim, ne de sıcaktan bunalan. Hepimiz sussun diye gözünün içine bakıyorduk müdürün ; ama o ilgiyle dinlediğimizi zannediyordu herhalde, uzattıkça uzatıyordu konuşmasını.

İçimden 'Allahım, nolur, yağmur falan yağsın, sussun şu, serinleyelim biraz, zaten annem saçımı sımsıkı topladı, başım ağrıyor, bir de bu sıcak! Allahım noluuur noluurr yağmur yağsın' diye dua ettim. 


Dualarım kabul oldu; yağmur kısmı olmasa da.. Ayaklarımda bir serinlik hissettim. Ohh be, dedim.


Ayakkabılarıma baktım, alacalı bulacalı bişeyler vardı. 
Yanımdaki kız, sıcaktan herhalde,  ayağıma kusmuştu!

Sonra onu gören diğeri, sonra onu gören diğeri, diğeri, diğeri...



Serinledim sonuçta.. 


Müdür Bayramınız, Kutlu OLsun Arkadaşlar! 
















konumuzla ilgisi yoktur. Okumaya burdan devam edecek birine göndermedir. :]

21 Nisan 2012 Cumartesi

TIPKI

Survivordaki ' gönüllüler' i, ünlü sandım ben. 
Tanıdık geldi aslında biraz, özellikle uzun boylu olanı. 
Onu, Dansın Sultanları' nda gördüğüme neredeyse eminim. 
Hani ;o uyduruk uyduruk yarışmalarda 'hiaaaa' diye bağıran var ya, o adam işte.

Neyse, mevzu o değil aslında. 
'Birşeylere benzetilmek ve bununla içten içe gurur duymak'...
 
Küçükken, anlamını bilmediğim; ama söyleyen kişinin yüz ifadesinden, kelimenin tınısından, iyi bir anlamı olduğu kanısına vardığım bir sözcük vardı;
'Melez'.  


İçimden 'melez ne be?' derdim ama sevinirdim de azıcık; anlamını bilmeden. 
Yamuk yumuk gülümserdim.
Çok oturmamıştı o zamanlar anlamı;  ama 'melez' in peşisıra bir de 'güzeli' diyorlardı ki; işte o zaman havamdan geçilmezdi. 


[Sonra sonra anladımki benim ülkemde 'yabancılara benzetilmek' bir övgüydü.]

 Son zamanlarda; artık; ' Aynı İtalyan gibi. Aynı
 İngiliz gibi' sıfatlar kullanılmaz oldu, iyi de oldu.

Milletleştirilmemeliydi zaten hiçbir zaman.
Ama bence; kişiselleştirmede bir sakınca yok.
Kimin hoşuna gitmez ki güzel insanlara benzetilmek..

'Aynı Angelina Jolie, Aynı Clark Gable' gibi.. 

Olabilir..





 



 

 
 

20 Nisan 2012 Cuma

ZAM

Geçenlerde,  güzeller güzeli Nazya bebek yavaş yavaş konuşmaya başladı. 

Bebeklerin favori ilk kelimelerinden olan; iki aynı heceyi peşpeşe söyleme geleniğini sürdürmekte terddüt etmedi Nazya Bebek.. 'baba, dede' gibi  kelimelerle başladı. 'Pepe' de cabası.

O an ailenin tüm büyüklerinden övgü, gurur, şirinliğe karşı iç gıcıklanmasıyla karışık 'ay ay ay' sesleri yükselirken şunu düşündüm.

Sevgiye, ilgiye ' zam' geliyor arkadaş.

Kimbilir bana zamanında ne övgüler yapıldı. 'kahverengi ye, 'kakkarengi' dediğimde ne çok sevildim kim bilir. İlk adımım nasıl da sevinçle karşılandı kimbilir. (Bu arada ben 9 aylık yürümüşüm. İnceden gurur duyarım da :)) 


Şimdi ise yürüyorum diye ne bir alkış, konuşuyorum diye ne bir övgü, tuvaletimi altıma yapmadığım için ne bir teşekkür.. Büyümek zor zanaat.. Öyle birşey beklemiyorum tabi ama eskisi kadar takdir görmek zorlaşıyor mu ne?


Liseden mezun oluyorsunuz yetmiyor, üniversite kazanmanız bekleniyor.
Üniversiteyi kazanıyorsunuz, bu sefer de mezun olmanız bekleniyor.
Mezun oluyorsunuz, iş bekleniyor. İş buluyorsunuz evlilik, sonra çocuk, çocukların iyi yetiştirilmesi vs..
Övülemiyorsunuz bir türlü. 


Tek bir adımınızın övüldüğü, tek bir kelimenizin sürekli size tekrar ettirilmeye çalıştıldığı günler geride kaldı. Ve işin en kötü tarafı bunları hatırlamıyorsunuz.

Sevgiye, ilgiye daha fazla zam gelmeden stoklayın bence. 
En azından bu seferkiler unutulmayacak.





 

17 Nisan 2012 Salı

KÜÇÜK KARDEŞ

Erken kalkan bir çocuktum ben zaten.

Güneş ışığı, perdelerin arasından sızarak; gözlerimi açmamı; bütün kış beklediğim günün geldiğini fısıldayarak uyandırdı beni.

Babannem çoktan kalmış, sobaya odun atmış, sobayı tutuşturmuş; sobanın üzerindeki çamaşırlığa,  babamın gönderdiği çoraplarımı kuruması için asmıştı bile.


Ona belli etmeden, ses etmeden, usul usul abimin artık eskimiş, ona küçük gelen kabanını giydim. 
Usul usul giyinmesem bile duymazdı ya.. 

Yavaşça sokak kapısını açtım. Günlerdir ayazın kesiklerine alışmış yüzüm hemen hissetti havanın yumuşadığını.

Çürümüş tahta merdivenlerden aşağıya hızlı hızlı indim. Arka bahçeye doğru olanca gücümle koştum.

Çok erkendi, kimsecikler yoktu.
Bembeyaz bir denizdeydim sanki. Yavaş yavaş, abimin delinmiş ayakkabısı altında ezilen karların gıcırtısını duya duya ilerledim. 

Sonra birden durdum, arkama döndüm, geldiğim yola baktım.

Sadece benim ayak izlerim vardı. Sadece benim!

Sadece bana ait olacak bir dünya kurmaya o an karar vermiştim, üzerimde abimin kıyafetleriyle.