14 Ağustos 2012 Salı

ALTI SIFIR

Altı sıfırın atılmasını henüz hazmedemeyen bir jenerasyondan olan ben 'Bunu yirmi milyona aldım.' diyebiliyorum kaygılanmadan. Genelde karşımdaki de benim yaşlarımda veya benden büyük olduğundan 'yirmi lira' demeye çalıştığımı anlıyor. Netice olarak, gül gibi geçinip gidiyoruz işte.

Ama şimdiki çocuklar, matematik derslerinde doğrusunu öğrendiklerinden; gerçek hayatta (!) da bu bilgilerini tereddütsüz kullanıyorlar.
[Şimidiki çocuklar dedim, resmen dedim. Ass..]

Neyse, mevzu bahis şu: Küçük kardeşimin teknolojik eşya merakı.
Aslında teknolojik eşyalara merakı yok kardeşimin. Ergenliğe adım adım yaklaşan her çocukta olduğu gibi, onun da teknolojik eşyalara SAHİP olma merakı yeşerdi bünyesinde.

Cep telefonu istediğini korkusuzca dile getirdiğinde, annemin 'Sus! Kaç yaşındasın sen daha!' tepkisiyle karşılaşacağından, daha makul bir istekle çıktı ebeveynlerinin karşısına.

'Bir Mp3 üm olsaydı, ne güzel olurdu değil mi anne?'

Annemin 'Aman ne alırsan al' demesini ^evet^ olarak kabul kebul eden kardeşim çetin bir fiyat araştırmasına girdi.

Akşam üstü kahve içmeye gelen, benimle yaşıt arkadaşım İ'ye, onun kardeşinin bir mp3 ü olduğunu gördüğünü ve ne kadara aldıklarını merak ettiğini söyledi.

Benimle yaşıt olan İ : '60 Milyon' dedi.
10 yaşındaki kardeşim, Yeşilçam filmlerinde, ameliyat parası miktarını öğrenen Filiz Akın gibi yutkundu. Hızla köşedeki koltuğa attı kendini. 'O kadar parayı bulmam mümkün değil' diye hıçkırdı, haykırdı.

Ben de, mevzuya uyanamadığımdan gayri ihtiyari ^Bayramda alacağın harçlıkların yeter ablacım^ dedim. Matematiğimin kötü olduğunu bilen kardeşim, bana güvenemedi 'Yetmeeezz!' diye inledi.

En yakın zamanda almak lazım mp3 ü, yoksa kardeşim, gazinolarda sarhoşları eğlendiren bir şarkıcı parçası olacak. :P

Ailecek Yeşilçam'ı severek izleriz biz :]



10 Ağustos 2012 Cuma

ŞİŞİK EGOLU PLAJLAR


Slip mayolar sadece çocukken giyildiğinde hoş bir etki yaratabilen 1 mayo çeşididir “bence”. Fonksiyonel olabilir ve yine “bence” g.t göbek büyütme hobisi olan erkeklerle, yağız delikanlının giymesi arasında fark vardır ve estetik olup olmadığı tartışılır. Krem rengi, fosforlu rengi ve leopar desenli olanları akıl yitiricidir! Misal, krem rengi slip mayolu bir erkek gördüğümde telaşla karışık korkarım ve olabildiğince uzaklara yüzmek isterim. Birçok kadının slip mayolu erkek gördüklerinde ohhşş dediklerini sanmıyorum. Kıllı göbek altına slip mayo giyip, seks tanrısı gibi gezindiklerinde, göz istemsiz bir şekilde şişik egoya takılır, 100 kadından 99’u o şişik egoyu görünce yüzünü buruşturur. Saçma gelebilir ama bu böyledir :) Hele ki yaşlı-başlı, derileri pörsümüş, ahı gidip vahı kalmış bir abimiz/amcamız yiğidin malı meydandadır düşüncesiyle, avuç içi büyüklüğündeki bu donu giyip de plajda salınıyorsa gerçekten üzücüdür. :)



9 Ağustos 2012 Perşembe

Türküm,doğruyum..Ama hep.

Düşündüm de biz Türkler heykeli dikilesi bir milletiz.Valla bak..Çünkü biz Türkler ''kimooo?'' sorusuna verilen ''ben'' cevabının ses analizini yapıp,kişinin kim olduğunu anlayabilen eşsiz bir gene sahibiz.Mesela annem..Beni doğurmakla zaten kalbime taht kurdu,o ayrı..Ama onun başka o kadar yeteneği var ki,hayran bırakıyor..Mesela aynı odada otururken,sadece bacağımı,ayağımı düzeltmek için hareket ettiğim esnada,popomla koltuk arasındaki 2 cm'i bile yakalıyor aga!! sonra ardından malum cümle: ''hazır ayağa kalkmışken,onu getir,bunu getir..''  Ya da ''ben demiştim'' yeteneği.. Ne desem aynı cümle:''ben demiştim.'' Abi yarın birgün ''Ezgiyi uzaylılar kaçırmış'' desen ''ben demiştim'' der,potansiyel had safhada.Ama size bişey söyleyeyim mi? Zamanında anneme çok zengin olucam demiştim,inanmamıştı..Bugün yine söyledim,yine inanmadı.Ama yarın bidaha söylicem.Ve korkarım ''ben demiştim'' demeyeceği tek şey bu..!

8 Ağustos 2012 Çarşamba

KLİMA

Bu uzun bir hikaye.. İçinde araba, dershane ve tantunici olan bir hikaye...

""Araba""
-'Off anne ya şimdi bu sıcakta, İzmit'e mi gidilirmiş?'
-'Kızım buldun da bunuyorsun ama.. Mis gibi klima var arabanda'
Utandım öyle deyince annem. Gerçekten de, şuanda başka bir gencin cirit attığı (satıldı), iç güveysinden hallice olan arabamda klima vardı ve ben hayıflanıyordum.
Açık alanda, güneşin altında pişmiş arabama bindim. Sonra hemen indim. Cehennem gibiydi yahu! Tekrar derin bir nefes alıp bindim koltuğa, direksiyonu tutamıyordum sıcaktan, o derece. Vakit kaybetmeden klimayı açtım, camlar tabiki kapalı. Klima da koyvermiş kendini sıcak üflüyor. Ha soğudu, ha soğuyacak diye diye gideceğim yere vardım. Saçlarım, vücudumun belirli bölgeleri (!) sırılsıklam vaziyette indim.

Benim, sorduğu soruya cevap beklemeden, sorduğu soruya yorum yapan çok tanıdığım insan var. Onlardan biriyle karşılaştım.
'Aaa!' dedi, 'Rezzan naber? Duş mu aldın kız?' (Almamıştım, terlemiştim.)  Yok ya, dememe kalmadan, 'En iyisi valla kız, ben de yapıcam öyle ama sinüsüm azar diye korkuyorum' dedi. Sen nasılsın dememe kalmadan 'Hoca olmuşssun, vallahi çok güzel bir bayan için, tatili belli, saati belli' dedi.
Nefes almak için ara verdiğinde 'Zayıflamışsın' dedim.
Bu gibi insanlar, bir zamanlar daha zayıf olduklarını iddia ederler.
'Yok be Rezzancım, bir ay önce görecektin sen beni, nasıl zayıftım, şimdi kilo aldım yine' dedi ve ekledi 'Kusura bakma canım ya, acelem var biraz, konuşuruz sonra mucuk mucuk'
Sanki onu tutan benmişim gibi..

""Dershane""
'Ocam! Klimayı mı açsak, çok sıcak?'

Klimanın kumandasını alıp sınıfa döndüm. Çok anlıyormuşum gibi rastgele tuşlarına bastım. 'Bip bip bip' diye bir ses geldi. Herhalde dedim, çalıştırabildim. Ama emin olmalıydım. Parmaklarımın ucuna basıp tek kolumu kaldırdım acaba soğuk üflüyor mu diye. Hitler gibi duruduğum o kısa sürede (Kaşlarımı da kaldırmışım, nedendir bilinmez.) çalıştıramadığımı anladım; ama bozuntuya vermedim.

Dersten çıkarken sınıfa şöyle bir dönüp baktım, gecelerce bin bir zahmet hazırladığım not kağıtlarını yelpaze yapmış sallıyorlardı.

""Tantunici""
Snoopy'le yemek yiyecektik. Hava sıcak olduğundan klimalı bir yer arıyoruz haliyle. Tantunicinin önündeki, tahminimce sadece yazları çalışan çocuğa sorduk. 'Klima var mı burada?'
'Var abla, var var. Buyrun şöyle, üst katta, geçin geçin' dedi.
Geçen yaz, otogarda çalıştığına kanaat getirdim o an.
Üst kata çıktığımızda, yüzümüze yüzümüze sıcak vurdu. 'Hani?' dedim, 'Ablacım klima vardı burada?'
'Var abla' dedi, 'Ama çalışmıyor'

Kıssadan hisse: Klima kelimesinin kullanıldığı bu yegane mevsim geçsin, kalorifer çağı başlasın istiyorum. Ondan da şikayet edeyim de konu çıksın :]


5 Ağustos 2012 Pazar

BAZEN BİR LAMAYIM.

Bişey dicem..Ben karşımdakine heyecanla birşeyler anlatırken acaip sıvı salgılıyorum ve bu bazen hiç hoş kareler oluşturmuyor..Geçenlerde çok samimi bir arkadaşıma birşeyler anlatıyordum..Ama nasıl bi anlatmaktır,hiç nokta yok..Birden ağzımdan tükürük desen değil,başka bişey desen değil adında birşey fırlayıverdi arkadaşın suratına.Ve o,bunu hissetti.Hissetmemesi zaten imkansız.Çünkü ben bile gördüğüme inanamadım:D Tam alnının ortasında duruyordu..Ama o naptı? Hiç tavrını bozmadan beni dinlemeye devam etti.Arsızlık,yüzsüzlük bende ki,ben de devam ettim..Böğüre böğüre gülmemek için o kadar zor tuttum ki kendimi.en son patlattım kahkahayı dayanamayıp.Noldu dedi bir de..Onu bir kez daha sevdim..Ve ona dedim ki:''heyecanla konuşan arkadaşının tükürüğünün bir damlasının yüzüne gelmesi ve senin bozuntuya vermeden onu dinlemeye devam etmen..al sana gerçek dostluk!'' Sarıldık,ağlaştık..Öyle işte,naber?

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Adalet ve Kalkınma Partisi

Size Akp'nin Adaletinden ve Kalkınmasından sadece 2 örnek vereceğim. ilk olarak adaleti ile başlayacağım...

Prof.Dr.: Süleyman Berberoğlu. Kimdir bu insan? Bu insan pazartesi günü Gazi Üniversitesi rektörlük koltuğuna oturacak olan insandır. Peki nasıl rektör olmuştur? Rektörlük seçimlerine girerek 2155 öğretim üyesinden 112 sinin oyunu alarak 5. olmuştur. Ama olaya hemen YÖK olaya müdahale etmiş ve Cumhurbaşkanına gidecek 3 kişilik listeye 3. sıradan koyulmuştur ve Cumhurbaşkanımız sayın Abdullah Gül de kendisini rektör atamıştır. Oylamada liste de 1. olan Derviş hoca ise atanmamıştır. Süleyman Berberoğlu aynı zamanda sayın Abdullah Gül'ün köylüsüdür. Aynı köyde çocuklukları beraber geçmiştir. Sayın Ahmet Necdet Sezer'i en çok bu konularda eleştiren 20 oy ile rektör atanmasının haksızlık olduğunu savunan ve mazlum edebiyatı yapan AKP ve Sayın Gül adaletini göstermiş ve öğretim üyelerinin oylarından % 10 ununu bile alamayan birini rektör atamıştır. İşte AKP ve sayın Gül'ün adaleti en basit örneği ile budur.

Kalkınmaya bir örnek vermek gerekirse -ki onda çok fazla örnek vardır- ben en bilindik olanı TEKEL'in özelleştirilmesini seçeceğim. TEKEL ambarların içi tütünle dolup taşar halde 600 milyon dolara LİMAK holdinge satılmıştır. Bu ihaleden tam 6 ay sonra ise LİMAK holding aynı TEKEL'i bu sefer hem de ambarların içi boş bir şekilde 950 milyon dolara başka birine satmıştır. Şimdi aradan geçen 6 ay'da TEKEL %50 nasıl değer kazanmıştır? Hemde içi boş bir şekilde??? işte bu da AKP'nin kalkınma politikasına basit bir örnek...
Yorum sizlerin...

MAYAMİ

'Bugün günlerden ne?'
--'Perşembe, noldu ki?'
'O zaman şurdaki perşembe pazarı. Biliyor musun hiç gitmedim ben perşembe pazarına'
--'Aa! Hiç mi?'
'Yok valla, gitmedim, ikinci el şeyler varmış aslında, gitsek mi?'
--'Hadi gidelim.'

Böylece içinde ikinci el satışların yapıldığına yürekten inandığım perşembe pazarına gittik Snoopy'yle.

Kocaeli'de oturanlar bilir bu pazarı. İçinde genelde (ç)alıntı ikinci el eşyaların satıldığı bir pazardır bu. Değişiktir, renklidir, kötü kokar ama eğlencelidir.
Öyle, domatesleri biberleri geçtik, envai çeşit havluların olduğu yere geldik. Sabrım taşıyordu artık, neredeydi bu ikinci el eşyalar?
Günleri şaşırmışız ya biz :)
Çarşamba günüymüş, benim o gitmek istediğim pazar meğersem. Bu bildiğimiz pazarmış.

Halbuki, değişik ikinci el eşyaları görünce vereceğim tepkiler bile hazırdı. 'O-haa şuna baaak, ne kad-dar değişik! Süper ya!' diyecektim. 'Alalım istersen,' diyecekti Snoopy. Ben de 'Yeak ya boşver, pistir bunlar' diyecektim. Snoopy de 'Alla Alla' diye geçirecekti içinden.

Neyse, Snoopy'nin dikkatini şu çekti: İki etine dolgun teyzeden biri domatesleri  kritik ediyor, 'Bunlar susuzdur, alınmaz.' diye.
Pazarcı abide bitmek tükenmek bilmeyen bir umut hala var, alırlar diye.
-'Yok abla, gel keseyim istersen'
Ama yinelendi aynı cümle diğer teyze tarafından ' Susuzdur bunlar, alınmaz.'
Pazarcı dudaklarını kıpırtadarak ama ses çıkarmayarak bir şeyler mırıldandı.
Cümlenin ilk kelimesinin baş harfi 'S', cümlenin sonu da 'GİDİN' bence. :)

Bu olay, İstanbul'da Ece'yle beraber yaşadığım bir anıyı hatırlattı bana.
İstiklal caddesinin ortasındaki bir dükkana daldık, resmen daldık. Çünkü Ece'nin ayağına ayakkabı vurmuştu, suratı limon yemiş gibiydi. 'Gel' dedim. 'Terlik alalım sana şurdan'
İçeri girdiğimizde, sarı, küt saçlı iki kadın görevliyle konuşuyordu.
-'Kaç para bunlar?'
-'25 lira' dedi görevli.
- 'Ay MAYAMİ' den alırım ben o parayla bu terliği' dedi kadın ve arkadaşını da alıp çekip gitti.

Görevli de 'Mayami'ni S.k.y.m! 'dedi dişlerini sıkarak.

Kıssadan hisse: Mayami' de TL geçmez.
 eheh :]