Evet hepimizin malumu başbakanımız Tayyip Erdoğan'ın Cemaat ile arasında uzunca bir süredir çatışma olduğunu biliyoruz. Peki bugünlere nasıl geldik isterseniz ona biraz göz atalım...
Aslında her şey Tayyip Erdoğan'ın son seçin öncesi bir önceki dönem vekillerinden 120 tanesinin üzerini çizmesi ile alevlendi. Bu bir parti başkanı için tam anlamıyla gövde gösterisi demekti. 343 vekilden 120 tanesini bir sonraki seçimlerde aday göstermedi 30 tanesini ise seçilmesi zor sıralardan seçime soktu. Tayyip Erdoğan'ın bu hamlesi hemen okyanus ötesinde yankı buldu ve okyanus ötesi Tayyip Erdoğan'ın bu kadar güçlenmesinden rahatsız olmaya başlamıştı. Parti içinden cemaatin tetikçileri rahatsızlıklarını dile getiriyor, Cemaatin yayın organları başta Taraf gazetesi olmak üzere başbakanı eleştiri yağmuruna tutmaya başlıyorlardı.
Derken Cumhurbaşkanlığı ile ilgili kanun teklifinde Tayyip Erdoğan'ın Abdullah Gül'ün tekrar seçilemeyeceğine yönelik tutumu aleni bir savaş ilanı gibiydi. The Cemaat buna sesiz kalamazdı ve bir hamle yapmalıydı. Tam bu esnada The Cemaat hamlesini yaptı ve 7 şubat 2012 de Başsavcı Sadettin Sarıkaya eski başbakanlık müsteşar yardımcısı ve mevcut MİT müsteşarı, Tayyip Erdoğan'ın kara kutusu Hakan Fidanı KCK operasyonu kapsamında ifade vermeye çağırdı. Bu ağır bir atıştı. The Cemaat Tayyip Erdoğan'ın giderek yükselen parti içi hemogonyasından rahatsızlığını açıkça belli etmişti. Tayyip Erdoğan'ın hamlesi gecikmedi ve kanunları sanki bir word belgesini değiştirir gibi değiştirerek Hakan Fidanı ifade vermekten kurtardı.
Ama bununla yetinmek Tayyip Erdoğan'ın fıtratına tersti. Pabucun pahalı olduğunu gören Tayyip Erdoğan Özel Yetkili Mahkemelerin(ÖYM) miladını doldurduğunu düşünerek kaldırılması gerektiğine karar verdi.
Burada bir parantez de Özel Yetkili Mahkemelere açmak lazım aslında. Atatürk zamanında İstiklal Mahkemeleri ister kabul edin ister etmeyin bir çok rejim ve devrim karşıtının yanı sıra masum insanları da dar ağacına göndermiştir. İstiklal Mahkemeleri 3 dönem çalışıp misyonunu tamamladıktan sonra kapanmıştır. Bu mahkeme kapandıktan sonra 1961 Anayasasına 1973 eklenen bir madde ile yerini Devlet Güvenlik Mahkemelerine bırakmıştır. DGM lerde misyonunu tamamladıktan sonra sıra bu sefer bunlara başka bir isim vermeye gelmiştir... Özel Yetkili Mahkemeler. Bu mahkemeler insanları sorgusuz sualsiz içeri atıyor, masumiyet karinesi çiğneniyor hatta masumiyet karinesi tersten işlemeye başlıyordu. Şöyle ki: Suçu ispat edilmediği sürece herkes masumdur dan çıkıp masumiyeti ispat edilmediği sürece herkes suçludur mantığı işlemeye başlıyordu. Tutukluluk süreleri Ceza Muhakemesi Kanunu'un (CMK) 102.ci maddesinin 2.ci fıkrası uyarınca en fazla 2 yılıdır ama zorunlu halleder gerekçesi gösterilerek uzatılabilir ama uzatma süresi toplam 3 yılı geçmez yoruma açık bir maddedir ve toplam tutukluluk süresinin 3 yılı geçemeyeceği mi yoksa 2+3 toplam 5 yılı geçemeyeceği mi sorusu muallaktır. Bu anlaşmazlık tutukluluk sürelerinin infaza dönüşmesine neden oluyor, Türkiye'yi bir korku imparatorluğuna esir ediyordu.
Velhasıl Kelam son Hakan Fidan olayından sonra Tayyip Erdoğan bu mahkemelerin artık kontrolden çıktığını düşünüyor olacak ki bunların kaldırılması yönünde bir kanun çıkartarak The Cemaate son darbesini vuruyordu. Bakalım önümüzdeki günler bize bu çatışmadan daha neler gösterecek bende merakla bekliyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder