26 Şubat 2013 Salı

GEÇMİŞ

 Kendi ruhumu hunharca katlediyorum bu günlerde.
Geçmişte yaşama sevdam beni öldürmek üzere. 
Zaman ilerlemiyor sanki.  

Şimdiki zamanı yaşamak, zordur.
Bence, sadece ben bu durumda değilim.
Düşününce hak vereceksin bana. 

Geçmişi özlemek ve ya geçmişteki seni bulup kulağını çekmekten başka ne yaptın bugünlerde?
Ya da geçmişi bir kenara bırak, geleceğinden endişe etmediğin tek bir günün var mı? Hayatın boyunca aynı işi mi yapmak istiyorsun? Bunları düşünmekten beyninin içi eriyormuş gibi hissetmiyor musun?

Geçmişte yaşayanlar topluluğunun önünde bayrak sallayanların başında 'Fotoğrafçılar' gelir bana göre.
Öyle değil midir, zaten

Şöyle gelişir muhabbet:
' Hadi! Bu anı ölümsüzleştirelim!!
-Neden?
'İlerde bakarız işte resimlere'
- Fotoğraf onun adı, resim değil.
  
Geçmişin mabedidir fotoğraf. 
Geleceğe hediye edilen, geçmişin posteridir. Promosyonundur senin. Şimdiki zaman hırsızıdır. 
Fotoğraf sevmediğimden değil; fotojenik olmadığımdan ısınamadım bir türlü.  

İçinde bulunduğun anı yaşayamamak, seni anılardan konuşmaya iter. 
En yakın dostunla konuştuğun yegane şey ortak anılarınız ise kendine benzetmişsindir onu da. Kabak tadı vermeye başlarsın. Dostun olduğu için çıkarmaz da sesini
Şimdiki zamanı yaşayabildiğim tek insan şu anda bana uzak. Bir yıldan fazla bir süre de uzak olacak. Ondandır diyorum bu haller.
Geçmişin ya da geleceğin, umrunun yüz metre yakınına yanaşamıyorsa eğer onunlayken; bırakma onu. Geleceğine götürürsün :)




Seni özledim Snoopy...



   
  
 
  

15 Şubat 2013 Cuma

DÖRT AY

Gençliğime güvenip 'Çalışırım yaaee haftanın yedi günü, nolcaaak ki!' dedim. Altından da başarıyla kalktım kalkmasına da, yoruldum gerçekten. (O yüzden ara verdim yazmaya)

Bu yoğun dönemde dikkatimi çeken tek şey çevremdekilerin tepkileriydi. 

Şöyle gelişti tüm dialoglar: 

Annem:  Ben babasından alışığım zaten. Tatil nedir bilmezdi o da. Babasına çekmiş.

1,5 ay sonra annem:  Bak kızım! Notları yetiştiremiyorum diye sinirini bizden çıkarma! O odanın hali ne öyle!

4 ayın sonunda: Ben zaten biliyordum kızımın yapabileceğini.


Küçük kardeşim: Ne zaman bitecek abla işin bilgisayarla?

1,5 ay sonra:  Abla ne zaman bitecek işin bilgisayarla?

4 ayın sonunda: Ara verdiğinde oynayayım bari abla, olmaz mı?


Snoopy:  Çok fazla ders almadın mı sence de? Yapabilecek misin? Ya, aslında biliyorum yapacağını, adım gibi biliyorum hem de ama sıkılırsın diye söylüyorum. Ben kendimden biliyorum, sıkılırdım yani.

 1,5 ay sonra:  Çok yoruluyorsun, zaten gün içinde hiç  konuşamıyoruz. Eve gidince de uyuyorsun. Konuşamıyoruz hiç. Ben sana dedim o kadar ders alma diye. Bu da ders olsun sana. Almazsın işte o kadar fazla ders bir daha!

 4 ayın sonunda:  Çok zor bir işi başardın. Çok fazla yüklendin kendine, yoruldun. Şimdi biraz dinlen. Seninle gurur duyuyorum.


Babam:  Vaktinde yatmıyorsunuz, vaktinde kalmıyorsunuz!

1,5 ay sonra:  Ne oldu ki, bir buçuk ay sonra?

4 ayın sonunda: Bırak kızım sen bu işi, gel atölyede çalış. Saatin belli en azından, hafta sonun da var.
Ama en önemlisi vaktinde yatıp vaktinde kalkmaktır.


Kraliçe:   Ne zaman bitecek peki bu yoğunluk?

1,5 ay sonra: Çok özledim seni. :(

4 ay sonra: Bu hafta sonu geliyorsun :))))) Ama sesin yorgun geliyor. :( Neyse gel de sen bi, çok özledim seni.

Bu son dört ayım bunları duyarak geçti. Yazacak başka bir şey dikkatimi çekmedi. Şimdilik :]