30 Ağustos 2012 Perşembe

ALIŞIK


İzmit'in, eskiden demiryolu olan şimdilerde ise yürüyüş yolu adıyla anılan iki tarafı ağaçlarla kaplı bir yolu vardır. (Yukarıda fotoğrafı, canlandır işte gözünde :))

Ağaçların içerisinde kendilerini her nasılsa kamufle etmiş güvercinler bulunur. 
Yine her nasılsa bu güvercinlerin hepsi bir anda uçuşur ve uçuşurken de yediklerini, boşaltım sistemlerini başarıyla kullanarak her yana seri bir şekilde pislerler. 

Hatta 'pata pata pata' diye ses gelir, siyahlı beyazlı yem kokulu s.çmiklari yere düşerken.

Bir keresinde ishal bir güvercin kafayı benimle bozmuştu. 
Havada döne döne pislemişti kafama. 

Sinir bozucu bir şey tabi ama hayvan işte. Ne yapabilirsin ki, dişlerini sıka sıka 'Hayyy.. Ben senin gibi kuşu!' demekten başka. 

Hem anlatırken de komik oluyor. İlginç bir şey... 

'Kafama kus s.cti eheheh' diye garip bir şekilde muhabbet açabiliyorsun. 

Ama ne bileyim bir at pislese kafana o kadar komik olmaz yani, trajedik olur. 
Hem sonra at pisledi kafama dediginde insanlar sana 'Loto oyna olum, sanstir sans!' demez. Neyse...

Bugün ders çıkışında Snoopy'nin yanına giderken tanımadığım bir gencin de başına geldi bu durum. 

Hepimizin hemen hemen tahmin ettigi tepkinin biraz agirini verdi.

'Hamuguna goduumuun!'  dedi.


Snoopy'nin çalıştığı yer uzak olduğundan yol boyunca çeşit çeşit insanla karşılaşmanız mümkün.

Mendil satan orta yaşlı bir kadın tiz-uyuz bir sesle, sarı küt saçlı bir kadına 'Allah sevdiğinize kavuştursun, allah rizasi icin bidi bidi bidi' bir seyler soyledi. 

Kadinin tepkisi duymaya alışık olduklarimizdandi; 

'Elin ayağın tutuyor! Git, calis, temizlik yap Halla halla ya' dedi.

Yürümeye devam ettim, bagciklarimin çözüldüğünü gördüm, bagciklarimi baglarken tahminen iki universite öğrencisi gecti yanimdan. 

Konuştuklari sey hepimizin alışık oldugu bir mevzuydu. 

'Makarnayi bir gorsen, kuflenmis, hayat baslamis oluuum icinde resmen' dedi zayif olan.

Yürüyüş yolunun sonuna geldigimde Snoopy'i gordum uzaktan. Calisiyordu.
Değer verdiğiniz bir insanı uzaktan izlerken değişik bir duygu hissediyorsunuz. 

Onun tarafindan duymaya alışık oldugum bir cumle dokuldu dilimden.

'İyiki varsin'... dedim. 


29 Ağustos 2012 Çarşamba

SEKSİ FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ



“seksi fotoğraflar için tıklayınız “, 
“dünyanın en çok tıklanan resimleri”, 
“çıplak fotoğraflar için tıklayınız”

Türk medyasının internet gazeteciliğine yeni bir açılım getiren, ülkenin ilgi 
seviyesini iyi bilen, apışarası haberciliğinde şark kurnazı gazetelerin alemimize 
buyurdukları, sansürcü zihniyetin bulaşmadığı, aksine desteklediği, bu 
muazzam hediye ile halkımızın acizane ışık görmeyen yerleri aydınlanmaktadır. En güzide haber kanalları bile "tıkla ve birbirinden seksi fotoğrafları izle" diyor! Tıklayarak geliyoruz, ülkemizde her şey şahane, ekonomide istikrar var, kızlar da çok güzel.

Bu arada seksi fotoğraf için tıklayınız: 


26 Ağustos 2012 Pazar

APARTMAN

Ayiptir soylemesi denize nazir bir evde oturuyoruz biz.Sahil yani basimizda.
 Kafa dengi bir kac arkadaşla mükemmel bir yazlık, tatil beldesi olabilecek bir yer.
Tabi benim gibi asosyallikte sinir tanimayan bir ilk gençlik yaşadıysanız eger; ondan sonraki senelerde o cennet yerdeki en buyuk aktiviteniz 'anneaa! ananem findik toplamis, gidiyorum ben yemeye' olur.
Tum bu nednlerden dolayi (her zamanki gibi tek basima bankta oturup denizi izledigim gunlerden bir gun..
'Bu ne ya! Suya bakıyorum, evde küvete de bakardim' diye sıkıntıdan güzelim denize b.k atmamin akabinde derin bir 'oofff' cekip basimi geriye dogru banka yasladım. Gozlerimi kapattım. 'Gece olunca da bu deniz, asidi kaçmış kola gibi, simsiyah bir şey oluyo, tipsiz ya' diye aklimdan geçirip güzelim denizden sıkıntımın hirsini da cikardim bir guzel.
Gozlerimi actigimda basim hala geriye dogru yasli oldugundan arkamda bulunan apartmanin balkonlarinda oturan insanlari tepe taklak gordum. Sirittim.

Beynime biraz fazla kan gidince dogruldum ve denize sirtimi vererek apartmana dogru dondum.
Biz  de yapariz onlar gibi. Balkonda oturur geleni geceni izler bazen de cekistiririz. Dedimki icimden 'Burdan bakinca nasil olur acaba? Sokaktan evlere bakayim, laf yiyene kadar. Kovulunca giderim, sapiga cikmasin adim sonra, amaeen yaaee nolcak ki' dedim ve izlemeye basladim.
1. Kat: orta yasli bir kadin, basini sağına yaslamis, yüzünü ishal olmus bir bebegin altini temizler gibi burusturmustu. 'Manyak herhalde' dememe kalmadan tahminen hole serilen halisini silkelemeye basladi. Gelenekseldir bu hareket. Tozdan korunma yontemidir basi sagina yaslamak. Yuz burusturmaya ne hacet, onu hic bilmiyorum iste.
2. Kat: omuz killari ruzgarda dansoz misali raks eden  bey amcamiz uzerindeki beyaz atlete damlattigi karpuz suyu damlalarindan hic rahatsiz olmadigi gibi karsisindaki insana da 'hayat sana guzel be amca' dedirtecek kadar rahatti. Tahminen sehir disinda okuyan ya da calisan kizi ziyarete gelmisti,  keyfine de diyecek yoktu. Bastikca basiyordu kahkahasini. Bazen 'hah hah ha!' diye bazen ise 'fih fih fih' diye. O yastaki amcalarin kahkahalari daha bir, nasil denir, basli mi cikiyor ne? Ve ben, ne alaka diye sormayin, kahkahasi sert orta yasli amcalarin bir zamanlar fransaya gittigine inanirim. Yurt disi goren insan ozguveninin sese yansimasi bu bence. Fransa'ymis orasi gibi gelir bana nedense.
3. Kat: Evde yoklar. Bayadirda gelmiyolar herhalde, guneslikler gri gri olmus hep.

Hic dikkat cekmedim bu sure zarfinda. Caktirmadim gozetledigimi.
Dört köpeğin 'çıt çıt' pati ve 'heh heh heh' nefes seslerini duyana kadar. Korkuyorum ben kopekten.

Hayvanlari sevelim, onlar koruyalim. :)


20 Ağustos 2012 Pazartesi

EE

İstanbul' a gitmek için hazırlanırken sevgili facebook tarafından yazı-mazı'nın da yazarlarından biri olan Buğra'nın, taa Ankara'dan kalkıp İzmit'e, oradan da bizim evimize uzaklığı, pek de uzak olmayan Değirmendere'ye geldiği haberini aldım.
Konuştuk, anlaştık. 'Ateş almaya mı geldiniz?'' dedirttirecek kadar kısa bir süre Değirmendere'de görüstük.
Yanında arkadaşlarının da olduğunu söyledi Buğra.

Arkadaşlarının üçte ikisi tanıdıktı zaten.
Biri, eski yurt arkadaşım, biri, taa üniversite sınavına hazırlanmak için gittiğim dershaneden arkadaşım çıktı.
Bir bayan daha vardı, onunla da o anda tanıştık.

Daha önceden tanışıklığım olanları ellerinden sıkıp yanaklarından öperek selamladım. 
Diğer bayanı ise; 'hazir ol'da, one dogru egilerek selamdim. Japonlarin, dovuse baslamadan evvel 'oss' diye öne eğilmeleri gibiydi. Ayip oldu.(Olur da okursanız, özür, gerildim biraz. Memnun oldum aslında ben)

Cok uzun zaman once, gerek arkadas ortami faktoru gerekse yas faktorunden cok da ilerlemeyememis muhabbetimizi devam ettirmeye calistim.

'Ee sen yurttakilerle  gorusuyor musun?' diye sordum.

'Ayri dustuk tabi, facebooktan falan gorusuyoruz. Sen gorusuyor musun Rezzan?'
Hemen hemen ayni cevabi verdim ben de.

'Ee,  sen dersaneden sonra nereyi kazandin?' diye sordum diger arkadasima.
'İstanbul'da okudum. Su anda bolumumle alakasiz bir iste calisiyorum' dedi.

Allahim dedim, çok sıkıcıyım. Ben olsam, kendimle konuşmam.

Her cumleye de 'eee' diye baslamam da ayri bir asosyallik göstergesiydi.

'Ee sen naptin Buğra?'
'Ee sen sigarayi birakmamis miydin?'
'Ee sen seyle gorusuyor musun peki? Adini sen soyle... Neydi yahu adi?' gibi cumleleri kurup durdum muhabbeti sarmayan tipler gibi. Nitekim, sarmadı.

Hal boyle olunca, geri cekildim. Dinlemeye basladim sessiz sessiz.
Muhabbet, 'yuksek lisans- doktora- sinavlar' ucgeninde donmeye basladi. Ne yuksek lisansim vardi, ne de doktoraya iliskin elle tutulur bir bilgim.

Artik seviye atlamistim. Daha once sadece 'muhabbete katilamayan' dim. Simdi de 'egitim seviyesi dusuk' olmustum ilaveten.

Muhabbet devam ediyordu, sonradan tanistigim bayan, muhendismis, tez mi yapmis ne, yosunlar falan bir seyler anlatiyordu. Kafamda baska seyler oldugundan bir b.k anlamadim acikcasi.

Kisa bir sessizlik olmasini bekledim, geldi.
Oturdugum yerden yavasca kalkarken gereksiz  gereksiz haber verdim, ondan sonraki 45 saniyemin nasil gececegini.
'Ben bi bakkala gideyim de geleyim, surdakine..' Hey Allahım..

Neyse, bakkala girdim. Yasli gibi ama degil bir amca, tutturdu kolanya vereyim diye.

 'Bayram kizim al al cekinme seker de al, al bak kolonya, bilmem nerden geldi bu kolonya, unludur bu'
Unlu kolonya mi olurmus, Allah askina ya?
Neyse, kiramadim pek tabi. Kolonyayı sürer sürmez, yüzüm ekşidi. Hacı misi midir nedir, öyle bir koku, agiiiiirrrr bir koku yayildi tum dükkana.

Geri dondum oturdugumuz yere. Artik sıfat tamlamam daha da bir genislemisti.

Hem muhabbete giremiyordum, hem egitim seviyem dusuktu, hem de haci misi kokuyordum.
Islak mendille ellerimi sildim ama yoook bana misin demedi. Saldim gitti.

Bir zaman sonra, kardesim mesaj atmis,' Ben geldim, nerdesin abla?' diye, 'Oraya doğru yürüyorum, bekle' dedim cevap olarak. Buğra ve arkadaslarından müsaade  alip kalktim.

Olur da, tanışırsak, bilin diye söylüyorum..
Ben normal şartlarda hacı misi kokmam.

16 Ağustos 2012 Perşembe

ÖYLESİNE YAZDIM..!


Akşam oje sürüp, yatmadan önce parmağını ojeli tırnağının üzerinde gezdirip, kuruduğuna emin olup “yatabilirim artık” deyip, yatağa girersin ve öyle heykel gibi uyursun… Sabah kalktığında, dün akşam sürdüğün parıl parıl parlayan ojelerden e
ser yoktur, yerine tırnak üzerleri ekose desenli, sanki siyasi harita gibi mat tırnaklarla karşılaşırsın. N’apıyorum uyurken diye düşünürsün?! Çarşafa mı dolanıyorum? Çarşaf mı bana dolanıyor? Kuruduğundan emin olarak yattığım ojeli tırnaklarımın üzerine uyurken ne kadar bastırmış olabilirim? gibi “çok mühim” sorular sorar durursun kendi kendine...
Bi de yeni rimel sürmüşken hapşuruk gelir hapşurursun, göz altların, gün saymayı duvara yapan mahkum misali çentik çentik olur.
Bahsettiğim konular elzemsizdir ama yaşanılır, öyle yani... ;)


15 Ağustos 2012 Çarşamba

Birgün bukadar saçma olabilirdi.

Sanırım ''beleşçilik'' ruhumuzda var. Bugün çarşı pazar yoklaması yapayım dedim.Malum indirim sezonundayız..Bir takı dükkanının önünde duruverdim..Arkadaşım küpeleri göstererek:''Aaa baksana ne kadar güzel küpeler,hadi alalım'' dedi.Ama şöyle bir sorunumuz vardı: 'ben küpe takmam ki..!'.. Arkadaşımdan gaz alan takı dükkanının sahibi hemen atıldı tabi..:'' Takılarımız el emeği,göz nuru,sağlam taşlardan yapılmıştır,kaçırmayın..''..Ben de adama :'' Abicim ben hiç küpe takmam,tarzım değil'' diyip hunharca gülmeye başladım,çok komiğim ya çünkü. Adam da : '' Al,benden hediye olsun sana,belki bigün takmaya karar veririsin..'' dedi.Ve ben o küpeleri aldım.Hemde beş kuruş vermeden.Neden? Çünkü beleş..İhtiyacın var ya da yok,eğer beleşse her türlü o,senindir.Sonuçta ortaokul yıllarında,sırf klasör hediye ediyorlar diye yaklaşık 1800 deneme sınavına girmiş insanım.Bir de bu beleşçiliğimin yanı sıra esnafa agresif tavırlarım da söz konusu.Takıcıdan sonra da bir ayakkabıcı dükkanına girdik.Abicim bildiğin pazarda 10-20 liraya satılan ayakkabılar,mağazada 100 lira.Bende halkın kahramanıyım ya,gittim adama dedim ki: ''Abicim bu ayakkbı pazarda 20 lira,sen 100 liraya satmaya utanmıyor musun?'' Adamın cevap: ''Yoo,utanmıyorum..'' Ben de ''tamam'' deyip çıktım.Net insanları severim.Amaçsız bir alışveriş,daha doğrusu almayış-vermeyiş hikayem bu kadar saçma olmayabilirdi.Sonra bindim otobüse ve şahit olduğum diyalog,günüme son noktayı koydu.Şoför:''Arkaya doğru yürüyelim..'' ..Ayaktaki çılgın genç:''Abi,yürümek isteseydik otobüse binmezdik..'' :)) Eve döndüğümde herşey bitti sanmıştım ki,annem belirdii aniden.:''Kızım,kapıcı bugün rahatsızlanmış,şu çöpü atıver..''  Bir süre oyaladıktan sonra ''anne ben çöpü atmaya gidiyorum'' dedim.Annemin cevap alkışa şayandı:''Tamam giderken çöpüde at emi..'' ERROR,ERROR,ERROR!!!

14 Ağustos 2012 Salı

ALTI SIFIR

Altı sıfırın atılmasını henüz hazmedemeyen bir jenerasyondan olan ben 'Bunu yirmi milyona aldım.' diyebiliyorum kaygılanmadan. Genelde karşımdaki de benim yaşlarımda veya benden büyük olduğundan 'yirmi lira' demeye çalıştığımı anlıyor. Netice olarak, gül gibi geçinip gidiyoruz işte.

Ama şimdiki çocuklar, matematik derslerinde doğrusunu öğrendiklerinden; gerçek hayatta (!) da bu bilgilerini tereddütsüz kullanıyorlar.
[Şimidiki çocuklar dedim, resmen dedim. Ass..]

Neyse, mevzu bahis şu: Küçük kardeşimin teknolojik eşya merakı.
Aslında teknolojik eşyalara merakı yok kardeşimin. Ergenliğe adım adım yaklaşan her çocukta olduğu gibi, onun da teknolojik eşyalara SAHİP olma merakı yeşerdi bünyesinde.

Cep telefonu istediğini korkusuzca dile getirdiğinde, annemin 'Sus! Kaç yaşındasın sen daha!' tepkisiyle karşılaşacağından, daha makul bir istekle çıktı ebeveynlerinin karşısına.

'Bir Mp3 üm olsaydı, ne güzel olurdu değil mi anne?'

Annemin 'Aman ne alırsan al' demesini ^evet^ olarak kabul kebul eden kardeşim çetin bir fiyat araştırmasına girdi.

Akşam üstü kahve içmeye gelen, benimle yaşıt arkadaşım İ'ye, onun kardeşinin bir mp3 ü olduğunu gördüğünü ve ne kadara aldıklarını merak ettiğini söyledi.

Benimle yaşıt olan İ : '60 Milyon' dedi.
10 yaşındaki kardeşim, Yeşilçam filmlerinde, ameliyat parası miktarını öğrenen Filiz Akın gibi yutkundu. Hızla köşedeki koltuğa attı kendini. 'O kadar parayı bulmam mümkün değil' diye hıçkırdı, haykırdı.

Ben de, mevzuya uyanamadığımdan gayri ihtiyari ^Bayramda alacağın harçlıkların yeter ablacım^ dedim. Matematiğimin kötü olduğunu bilen kardeşim, bana güvenemedi 'Yetmeeezz!' diye inledi.

En yakın zamanda almak lazım mp3 ü, yoksa kardeşim, gazinolarda sarhoşları eğlendiren bir şarkıcı parçası olacak. :P

Ailecek Yeşilçam'ı severek izleriz biz :]



10 Ağustos 2012 Cuma

ŞİŞİK EGOLU PLAJLAR


Slip mayolar sadece çocukken giyildiğinde hoş bir etki yaratabilen 1 mayo çeşididir “bence”. Fonksiyonel olabilir ve yine “bence” g.t göbek büyütme hobisi olan erkeklerle, yağız delikanlının giymesi arasında fark vardır ve estetik olup olmadığı tartışılır. Krem rengi, fosforlu rengi ve leopar desenli olanları akıl yitiricidir! Misal, krem rengi slip mayolu bir erkek gördüğümde telaşla karışık korkarım ve olabildiğince uzaklara yüzmek isterim. Birçok kadının slip mayolu erkek gördüklerinde ohhşş dediklerini sanmıyorum. Kıllı göbek altına slip mayo giyip, seks tanrısı gibi gezindiklerinde, göz istemsiz bir şekilde şişik egoya takılır, 100 kadından 99’u o şişik egoyu görünce yüzünü buruşturur. Saçma gelebilir ama bu böyledir :) Hele ki yaşlı-başlı, derileri pörsümüş, ahı gidip vahı kalmış bir abimiz/amcamız yiğidin malı meydandadır düşüncesiyle, avuç içi büyüklüğündeki bu donu giyip de plajda salınıyorsa gerçekten üzücüdür. :)



9 Ağustos 2012 Perşembe

Türküm,doğruyum..Ama hep.

Düşündüm de biz Türkler heykeli dikilesi bir milletiz.Valla bak..Çünkü biz Türkler ''kimooo?'' sorusuna verilen ''ben'' cevabının ses analizini yapıp,kişinin kim olduğunu anlayabilen eşsiz bir gene sahibiz.Mesela annem..Beni doğurmakla zaten kalbime taht kurdu,o ayrı..Ama onun başka o kadar yeteneği var ki,hayran bırakıyor..Mesela aynı odada otururken,sadece bacağımı,ayağımı düzeltmek için hareket ettiğim esnada,popomla koltuk arasındaki 2 cm'i bile yakalıyor aga!! sonra ardından malum cümle: ''hazır ayağa kalkmışken,onu getir,bunu getir..''  Ya da ''ben demiştim'' yeteneği.. Ne desem aynı cümle:''ben demiştim.'' Abi yarın birgün ''Ezgiyi uzaylılar kaçırmış'' desen ''ben demiştim'' der,potansiyel had safhada.Ama size bişey söyleyeyim mi? Zamanında anneme çok zengin olucam demiştim,inanmamıştı..Bugün yine söyledim,yine inanmadı.Ama yarın bidaha söylicem.Ve korkarım ''ben demiştim'' demeyeceği tek şey bu..!

8 Ağustos 2012 Çarşamba

KLİMA

Bu uzun bir hikaye.. İçinde araba, dershane ve tantunici olan bir hikaye...

""Araba""
-'Off anne ya şimdi bu sıcakta, İzmit'e mi gidilirmiş?'
-'Kızım buldun da bunuyorsun ama.. Mis gibi klima var arabanda'
Utandım öyle deyince annem. Gerçekten de, şuanda başka bir gencin cirit attığı (satıldı), iç güveysinden hallice olan arabamda klima vardı ve ben hayıflanıyordum.
Açık alanda, güneşin altında pişmiş arabama bindim. Sonra hemen indim. Cehennem gibiydi yahu! Tekrar derin bir nefes alıp bindim koltuğa, direksiyonu tutamıyordum sıcaktan, o derece. Vakit kaybetmeden klimayı açtım, camlar tabiki kapalı. Klima da koyvermiş kendini sıcak üflüyor. Ha soğudu, ha soğuyacak diye diye gideceğim yere vardım. Saçlarım, vücudumun belirli bölgeleri (!) sırılsıklam vaziyette indim.

Benim, sorduğu soruya cevap beklemeden, sorduğu soruya yorum yapan çok tanıdığım insan var. Onlardan biriyle karşılaştım.
'Aaa!' dedi, 'Rezzan naber? Duş mu aldın kız?' (Almamıştım, terlemiştim.)  Yok ya, dememe kalmadan, 'En iyisi valla kız, ben de yapıcam öyle ama sinüsüm azar diye korkuyorum' dedi. Sen nasılsın dememe kalmadan 'Hoca olmuşssun, vallahi çok güzel bir bayan için, tatili belli, saati belli' dedi.
Nefes almak için ara verdiğinde 'Zayıflamışsın' dedim.
Bu gibi insanlar, bir zamanlar daha zayıf olduklarını iddia ederler.
'Yok be Rezzancım, bir ay önce görecektin sen beni, nasıl zayıftım, şimdi kilo aldım yine' dedi ve ekledi 'Kusura bakma canım ya, acelem var biraz, konuşuruz sonra mucuk mucuk'
Sanki onu tutan benmişim gibi..

""Dershane""
'Ocam! Klimayı mı açsak, çok sıcak?'

Klimanın kumandasını alıp sınıfa döndüm. Çok anlıyormuşum gibi rastgele tuşlarına bastım. 'Bip bip bip' diye bir ses geldi. Herhalde dedim, çalıştırabildim. Ama emin olmalıydım. Parmaklarımın ucuna basıp tek kolumu kaldırdım acaba soğuk üflüyor mu diye. Hitler gibi duruduğum o kısa sürede (Kaşlarımı da kaldırmışım, nedendir bilinmez.) çalıştıramadığımı anladım; ama bozuntuya vermedim.

Dersten çıkarken sınıfa şöyle bir dönüp baktım, gecelerce bin bir zahmet hazırladığım not kağıtlarını yelpaze yapmış sallıyorlardı.

""Tantunici""
Snoopy'le yemek yiyecektik. Hava sıcak olduğundan klimalı bir yer arıyoruz haliyle. Tantunicinin önündeki, tahminimce sadece yazları çalışan çocuğa sorduk. 'Klima var mı burada?'
'Var abla, var var. Buyrun şöyle, üst katta, geçin geçin' dedi.
Geçen yaz, otogarda çalıştığına kanaat getirdim o an.
Üst kata çıktığımızda, yüzümüze yüzümüze sıcak vurdu. 'Hani?' dedim, 'Ablacım klima vardı burada?'
'Var abla' dedi, 'Ama çalışmıyor'

Kıssadan hisse: Klima kelimesinin kullanıldığı bu yegane mevsim geçsin, kalorifer çağı başlasın istiyorum. Ondan da şikayet edeyim de konu çıksın :]


5 Ağustos 2012 Pazar

BAZEN BİR LAMAYIM.

Bişey dicem..Ben karşımdakine heyecanla birşeyler anlatırken acaip sıvı salgılıyorum ve bu bazen hiç hoş kareler oluşturmuyor..Geçenlerde çok samimi bir arkadaşıma birşeyler anlatıyordum..Ama nasıl bi anlatmaktır,hiç nokta yok..Birden ağzımdan tükürük desen değil,başka bişey desen değil adında birşey fırlayıverdi arkadaşın suratına.Ve o,bunu hissetti.Hissetmemesi zaten imkansız.Çünkü ben bile gördüğüme inanamadım:D Tam alnının ortasında duruyordu..Ama o naptı? Hiç tavrını bozmadan beni dinlemeye devam etti.Arsızlık,yüzsüzlük bende ki,ben de devam ettim..Böğüre böğüre gülmemek için o kadar zor tuttum ki kendimi.en son patlattım kahkahayı dayanamayıp.Noldu dedi bir de..Onu bir kez daha sevdim..Ve ona dedim ki:''heyecanla konuşan arkadaşının tükürüğünün bir damlasının yüzüne gelmesi ve senin bozuntuya vermeden onu dinlemeye devam etmen..al sana gerçek dostluk!'' Sarıldık,ağlaştık..Öyle işte,naber?

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Adalet ve Kalkınma Partisi

Size Akp'nin Adaletinden ve Kalkınmasından sadece 2 örnek vereceğim. ilk olarak adaleti ile başlayacağım...

Prof.Dr.: Süleyman Berberoğlu. Kimdir bu insan? Bu insan pazartesi günü Gazi Üniversitesi rektörlük koltuğuna oturacak olan insandır. Peki nasıl rektör olmuştur? Rektörlük seçimlerine girerek 2155 öğretim üyesinden 112 sinin oyunu alarak 5. olmuştur. Ama olaya hemen YÖK olaya müdahale etmiş ve Cumhurbaşkanına gidecek 3 kişilik listeye 3. sıradan koyulmuştur ve Cumhurbaşkanımız sayın Abdullah Gül de kendisini rektör atamıştır. Oylamada liste de 1. olan Derviş hoca ise atanmamıştır. Süleyman Berberoğlu aynı zamanda sayın Abdullah Gül'ün köylüsüdür. Aynı köyde çocuklukları beraber geçmiştir. Sayın Ahmet Necdet Sezer'i en çok bu konularda eleştiren 20 oy ile rektör atanmasının haksızlık olduğunu savunan ve mazlum edebiyatı yapan AKP ve Sayın Gül adaletini göstermiş ve öğretim üyelerinin oylarından % 10 ununu bile alamayan birini rektör atamıştır. İşte AKP ve sayın Gül'ün adaleti en basit örneği ile budur.

Kalkınmaya bir örnek vermek gerekirse -ki onda çok fazla örnek vardır- ben en bilindik olanı TEKEL'in özelleştirilmesini seçeceğim. TEKEL ambarların içi tütünle dolup taşar halde 600 milyon dolara LİMAK holdinge satılmıştır. Bu ihaleden tam 6 ay sonra ise LİMAK holding aynı TEKEL'i bu sefer hem de ambarların içi boş bir şekilde 950 milyon dolara başka birine satmıştır. Şimdi aradan geçen 6 ay'da TEKEL %50 nasıl değer kazanmıştır? Hemde içi boş bir şekilde??? işte bu da AKP'nin kalkınma politikasına basit bir örnek...
Yorum sizlerin...

MAYAMİ

'Bugün günlerden ne?'
--'Perşembe, noldu ki?'
'O zaman şurdaki perşembe pazarı. Biliyor musun hiç gitmedim ben perşembe pazarına'
--'Aa! Hiç mi?'
'Yok valla, gitmedim, ikinci el şeyler varmış aslında, gitsek mi?'
--'Hadi gidelim.'

Böylece içinde ikinci el satışların yapıldığına yürekten inandığım perşembe pazarına gittik Snoopy'yle.

Kocaeli'de oturanlar bilir bu pazarı. İçinde genelde (ç)alıntı ikinci el eşyaların satıldığı bir pazardır bu. Değişiktir, renklidir, kötü kokar ama eğlencelidir.
Öyle, domatesleri biberleri geçtik, envai çeşit havluların olduğu yere geldik. Sabrım taşıyordu artık, neredeydi bu ikinci el eşyalar?
Günleri şaşırmışız ya biz :)
Çarşamba günüymüş, benim o gitmek istediğim pazar meğersem. Bu bildiğimiz pazarmış.

Halbuki, değişik ikinci el eşyaları görünce vereceğim tepkiler bile hazırdı. 'O-haa şuna baaak, ne kad-dar değişik! Süper ya!' diyecektim. 'Alalım istersen,' diyecekti Snoopy. Ben de 'Yeak ya boşver, pistir bunlar' diyecektim. Snoopy de 'Alla Alla' diye geçirecekti içinden.

Neyse, Snoopy'nin dikkatini şu çekti: İki etine dolgun teyzeden biri domatesleri  kritik ediyor, 'Bunlar susuzdur, alınmaz.' diye.
Pazarcı abide bitmek tükenmek bilmeyen bir umut hala var, alırlar diye.
-'Yok abla, gel keseyim istersen'
Ama yinelendi aynı cümle diğer teyze tarafından ' Susuzdur bunlar, alınmaz.'
Pazarcı dudaklarını kıpırtadarak ama ses çıkarmayarak bir şeyler mırıldandı.
Cümlenin ilk kelimesinin baş harfi 'S', cümlenin sonu da 'GİDİN' bence. :)

Bu olay, İstanbul'da Ece'yle beraber yaşadığım bir anıyı hatırlattı bana.
İstiklal caddesinin ortasındaki bir dükkana daldık, resmen daldık. Çünkü Ece'nin ayağına ayakkabı vurmuştu, suratı limon yemiş gibiydi. 'Gel' dedim. 'Terlik alalım sana şurdan'
İçeri girdiğimizde, sarı, küt saçlı iki kadın görevliyle konuşuyordu.
-'Kaç para bunlar?'
-'25 lira' dedi görevli.
- 'Ay MAYAMİ' den alırım ben o parayla bu terliği' dedi kadın ve arkadaşını da alıp çekip gitti.

Görevli de 'Mayami'ni S.k.y.m! 'dedi dişlerini sıkarak.

Kıssadan hisse: Mayami' de TL geçmez.
 eheh :]