1 Ekim 2012 Pazartesi

İKİ BUÇUK KAT

Bulutlara, işaret parmağıyla dokunmaya çalışan çocuk eli misali gökyüzüne uzanan, benim de incelemeye doyamadığım, İzmit'in bir elin parmak sayısını geçmeyen tarihi eserlerinden olan 'saat kulesi'ndeydik  Snoopy'le beraber.
 
Saat kulesindeki kafelerde pek yiyecek çeşidi olmadığından çarşıya inelim,dedik.
Onu mu yiyelim, bunu mu yiyelim diye, hemen hemen her gün yaşadığımız kararsızlığa,sınırlı sayıda fast-food seçeneklerini tekrar tekrar gözden geçirerek son vermeye  çalışırken merdivenlerden iniyorduk ki ufak kızı gördüm.
 
Biz merdivenlerden inerken merdivenin bize göre sol tarafindan yukarı çıkıyordu, annesi ve ufak kızı.
 
Ufak kız sanırım;'kel doğan'lardandi. 
Saçları uzamamış, ufaklığin başı yer yer açık sarı, saç demeye bin şahit lazım, tüylerle kaplıydı. Ailesine surekli 'Ayy çok tatlı, kız mı, erkek mi?' sorulduğunu tahmin etmek pek de güç değildi. Bu yüzdendir ki, ufak kızın kıyafetlerinde bir pembe enflasyonu vardı. 
Kız çocuğu olduğu belli olsun diye, yaşına girmeden kulaklarının deldirildiği de aşikardı.
 
Ufak kız, merdivenleri, annesinin göz hapsinde, yardımsız, tek başına,sabır zorlayan bir yavaşlıkla, her basamağa iki ayağını birden basarak kendinden emin bir şekilde ilerliyordu. Annesi, ufak kızının arkasında, ayağına dolanan pardesüyü tek eliyle dizlerinin biraz altina kadar toplamış vaziyette takipteyken bir anda kızını koltuk altlarından yakalayıp son basamağa kadar hızlı hızlı çıkardı. 

Şimdiiii, şöyle bir düşünce aldı beni. Ufak kızın  kaldırıdığı yükseklik, boyunun neredeyse iki buçuk katıydı. 
Hiç beklemediği bir anda kendini havada buldu.

Kendimi onun yerine koydum.
Merdivenlerden çıkarken birden birinin beni koltuk altlarimdan tutup boyumun iki buçuk katı yüksekliğe kaldırıldığını düşündüm. 

Afedersiniz, bu durumda ödüm b.kuma karışırdı benim.

Dürüm yedik o gün :] Sonunu bağlayamadım, özür :]

Hiç yorum yok: