21 Mayıs 2013 Salı

DAYMIND

İngilizce şarkıları bilmememe rağmen, gün içinde ağzıma takılmaları hoş bir tesadüf tabi.
Rihanna'nın 'Diamond' şarkısındaki sözleri hiç bilmememe rağmen, kendime haksızlık etmeyeyim, 'daymınd' diyebiliyorum. Götürüyorum ben bu tek kelimeyle şarkıyı. Diğerleri değişime uğruyor biraz. Değişime uyduracak ingilizcem de yetersizleştiğinde şöyle bir şey oluyor. Bu kelime öncesindeki ve sonrasındaki kelimeler  'nay nay nay' diye şekilleniveriyor dilimde.

Akşamki derslerin notlarının fotokobisini almaya giderken 'nay nara nay nay daymıd' dan 'hele hele daymınd'a geçiş yapmıştım bile.
Her Türk insanı gibi 'hele hele' lafını duyduğumda İbrahim Tatlıses halayı, benim bünyemde de can buldu. Bir elimde Ticaret hukuku notları kendini havada savrulurken bulduğunda, diğer elim 'hele hele'ye uygun aşağıya yukarıya iniyordu.

Öğretmenler odasındaki dolabımın kapıdan bakıldığında görülecek şekilde dizaynı benim doğuştan gelen şansım. 

İnsanlar, şaşırdıklarında yüzündenki organlar bir yere toplanır. Kaşlar yukarı, kaşların baskısıyla burun ve gözlerde inatla yukarı çıkmaya çalışır.
Halayımın sonunda, yüzündeki tüm organları alnında toplanmış öğrencimle karşılaşmak acı verdi.
Ama öğrencimdeki bu yüz organlarının yukarıya çekilmesi, göz göze geldiğimizde, yerini yanlara doğru açılmasına verdi. Artık otuz iki dişin, yirmi altısını çok net görebiliyordum. Ağzıyla kapayamadığı gülmesini, sesiyle kapamaya çalışıyordu. 'Hehehe' yerine 'fırııkık' diye sesler burnundan fışkırverdi. Bu tepki ona da ağır gelmiş olacak ki, ağzını eliyle kapatıp uzaklaştı.

Benim de gülmemi bekleseydi belki her şey daha farklı olabilirdi. Rezil olan insanlar, kendilerine, en az rezil olduğu insanlar kadar gülerse, o durumdan yırtabilirler. Fırsatım olmadı o gün.





Hiç yorum yok: