16 Mayıs 2013 Perşembe

DİKDÖRTGEN

Otobüse biner binmez; şaşmaz bir sırayla, çantamı çıkarıyorum, kulaklığımı takıyorum, hayali at gözlüğüm gözümde, telefonun nimetlerinden yararlanıyorum. 
Uzun bir süre bu böyle devam etti. Farkına varamadım iyice moronlaştığımın. 

Bir gün arabayla işe gidiyordum ki, şunları gördüm; yol yapım çalışmaları varmış, yollar değişmiş,  yeni yeni yerler açılmış. Her gün aynı yoldan geçmeme rağmen göremedim ben bunları. 

İşe geç kaldım o gün. Çünkü; yol yapım çalışmasından dolayı otobüs güzergahından gitmek gerekliymiş ama ben telefona kitlendiğim için her gün gittiğim yolu bulamadım. Ama sorsan, kim nerde takılıyor diye, takır takır söylerim. Check-in ler sağolsun.

Sinirim bozuldu bu duruma. Bir dahaki otobüs yolculuğumda telefonumu hiç çıkarmadım çantamdan. 

Şöyle görünüyordu ortalık;   Otobüsteki neredeyse herkes, elindeki telefon ekranına gözünü kırpmadan bakıyordu. 
Bir çeşit ayin gibi.
Sabah kalkıyorsunuz, kapalı bir ortamda muntazam bir sırayla oturuyorsunuz ve salak surat ifadenizi takınıp göz temasını kesmeden ekrana kilitleniyorsunuz. Sembolümüz de ısırılmış elma. Tarikatız biz.

Biri otobüsü kaçırsa kimse duyamaz, durumu anlamaz. Kulaklık var herkesde.  Kimbilir kaç kişi sesli gaz çıkardı yanımda da, ben koku kot pantolunundan sızana kadar anlamadım durumu. Camı açmada hep geç kaldım. 

Bir çeşit bağımlılık oldu bu. Daha yataktan kalkmadan telefonu kaldırıp kim ne demiş diye bakıyorum. Uyku sersemi bir kaç kez yüzüme düşürdüm telefonu, ağzım yüzüm kaydı ama vazgeçmedim bu alışkanlığımdan. (Çok pis bir acı o, anlatamam.) 

Böyle değildik eskiden naraları atacak değilim ama gerçekten mallaşıyoruz. 

Hayat artık dikdörtgen.





Hiç yorum yok: