2 Temmuz 2012 Pazartesi

Tayyip vs The Cemaat

Evet hepimizin malumu başbakanımız Tayyip Erdoğan'ın Cemaat ile arasında uzunca bir süredir çatışma olduğunu biliyoruz. Peki bugünlere nasıl geldik isterseniz ona biraz göz atalım...
Aslında her şey Tayyip Erdoğan'ın son seçin öncesi bir önceki dönem vekillerinden 120 tanesinin üzerini çizmesi ile alevlendi. Bu bir parti başkanı için tam anlamıyla gövde gösterisi demekti. 343 vekilden 120 tanesini bir sonraki seçimlerde aday göstermedi 30 tanesini ise seçilmesi zor sıralardan seçime soktu. Tayyip Erdoğan'ın bu hamlesi hemen okyanus ötesinde yankı buldu ve okyanus ötesi Tayyip Erdoğan'ın bu kadar güçlenmesinden rahatsız olmaya başlamıştı. Parti içinden cemaatin tetikçileri rahatsızlıklarını dile getiriyor, Cemaatin yayın organları başta Taraf gazetesi olmak üzere başbakanı eleştiri yağmuruna tutmaya başlıyorlardı.
Derken Cumhurbaşkanlığı ile ilgili kanun teklifinde Tayyip Erdoğan'ın Abdullah Gül'ün tekrar seçilemeyeceğine yönelik tutumu aleni bir savaş ilanı gibiydi. The Cemaat buna sesiz kalamazdı ve bir hamle yapmalıydı. Tam bu esnada The Cemaat hamlesini yaptı ve 7 şubat 2012 de Başsavcı Sadettin Sarıkaya eski başbakanlık müsteşar yardımcısı ve mevcut MİT müsteşarı, Tayyip Erdoğan'ın kara kutusu Hakan Fidanı KCK operasyonu kapsamında ifade vermeye çağırdı. Bu ağır bir atıştı. The Cemaat Tayyip Erdoğan'ın giderek yükselen parti içi hemogonyasından rahatsızlığını açıkça belli etmişti. Tayyip Erdoğan'ın hamlesi gecikmedi ve kanunları sanki bir word belgesini değiştirir gibi değiştirerek Hakan Fidanı ifade vermekten kurtardı.
Ama bununla yetinmek Tayyip Erdoğan'ın fıtratına tersti. Pabucun pahalı olduğunu gören Tayyip Erdoğan Özel Yetkili Mahkemelerin(ÖYM) miladını doldurduğunu düşünerek kaldırılması gerektiğine karar verdi.
Burada bir parantez de Özel Yetkili Mahkemelere açmak lazım aslında. Atatürk zamanında İstiklal Mahkemeleri ister kabul edin ister etmeyin bir çok rejim ve devrim karşıtının yanı sıra masum insanları da dar ağacına göndermiştir. İstiklal Mahkemeleri 3 dönem çalışıp misyonunu tamamladıktan sonra kapanmıştır. Bu mahkeme kapandıktan sonra 1961 Anayasasına 1973 eklenen bir madde ile yerini Devlet Güvenlik Mahkemelerine bırakmıştır. DGM lerde misyonunu tamamladıktan sonra sıra bu sefer bunlara başka bir isim vermeye gelmiştir... Özel Yetkili Mahkemeler. Bu mahkemeler insanları sorgusuz sualsiz içeri atıyor, masumiyet karinesi çiğneniyor hatta masumiyet karinesi tersten işlemeye başlıyordu. Şöyle ki: Suçu ispat edilmediği sürece herkes masumdur dan çıkıp masumiyeti ispat edilmediği sürece herkes suçludur mantığı işlemeye başlıyordu. Tutukluluk süreleri Ceza Muhakemesi Kanunu'un (CMK) 102.ci maddesinin 2.ci fıkrası uyarınca en fazla 2 yılıdır ama zorunlu halleder gerekçesi gösterilerek uzatılabilir ama uzatma süresi toplam 3 yılı geçmez yoruma açık bir maddedir ve toplam tutukluluk süresinin 3 yılı geçemeyeceği mi yoksa 2+3 toplam 5 yılı geçemeyeceği mi sorusu muallaktır. Bu anlaşmazlık tutukluluk sürelerinin infaza dönüşmesine neden oluyor, Türkiye'yi bir korku imparatorluğuna esir ediyordu.
Velhasıl Kelam son Hakan Fidan olayından sonra Tayyip Erdoğan bu mahkemelerin artık kontrolden çıktığını düşünüyor olacak ki bunların kaldırılması yönünde bir kanun çıkartarak The Cemaate son darbesini vuruyordu. Bakalım önümüzdeki günler bize bu çatışmadan daha neler gösterecek bende merakla bekliyorum...

Şike Davası

Evet bugün şike davasının kararının açıklanması ile yine gündem futbola döndü. Eğer bugün şike davası sonuçlanmasaydı neleri konuşuyor olacaktık? Belki Suriye meselesi, belki cari açık ve belkide en önemlisi Madımak davasının zaman aşımına uğraması konuşuyor olacaktık. 
Bu dava ile ilgili biraz konuşmak gerekirse... Operasyonun ilk gününden son gününe kadar hemen hemen bütün hukuki gerçekler ayaklar altına alınmış Aziz Yıldırım'ın emniyet sorgusunda çekilen aciz fotoğrafları yayın yasağı olmasına rağmen Vatan ve Milliyet gazetelerinde sür manşetten verilmiştir. Fenerbahçe camiasına yapılan bu linç girişimi bununla da kalmamış her gün televizyonlara çıkan Fenerbahçe düşmanları ağızlarından salyalar akıtarak Fenerbahçeyi başkanın tutuklanmasından dolayı yerden yere vurmaya başlamışlardı. Süreç Fenerbahçe camiası için çok sancılı geçiyordu. Şampiyonlar liginden men edilmesi ile ekonomik bir darbe alan Fenerbahçe futbol takımı en iyi oyuncularından 3 tanesini satmak zorunda kalıyordu. Her gün ayrı bir drama ve komediye sahne olan bu tiyatroda Fenerbahçe taraftarları ise bunun siyasi bir dava olduğunu düşünüp başkanlarına sahip çıkıyorlardı. Aslında henüz 13 yaşındaki N.Ç.'ye tecavüz eden sapıklara iyi hallerinden ötürü 4 seneye mahkum edildiği, M.Ali Ağça'nın papa'ya süikastinden 19 yıl Abdi İpekçi cinayetinden ise 10 yıla mahkum edildiği bir ülkede Aziz Yıldırıma 138 sene hapis cezası istenmesi onların çok da haksız olmadığını gösteriyordu.
Günler ilerledi bu ülkenin Genelkurmay başkanı Terör örgütü yönetmekten tutuklandı, Milletvekilleri delileri karartma ve yurt dışına kaçma şüphesi olduğu gerekçeleri ile tutuklu tutulmaya devam etti. Ama Fenerbahçe'nin tasfiye davasında oluşan kamu oyu hiç birinin davasında oluşmadı. Fenerbahçe taraftarı sürekli yürüyüş yapıyor ve köprüleri trafiğe kapatıyor ve bu haksızlığa karşı çıkıyordu. Fenerbahçe taraftarı en büyük sivil toplum örgütü olduğunu ortaya koyuyor ve Cemaat Fener ile başa çıkamaz diye haykırıyordu. Fenerbahçe'nin bütün başkanlarının dönemin iktidarına yakın isimlerden olması bu kanının temelini oluşturuyordu aslında. 
Ve en sonunda artık mızrak çuvala sığmamaya başlamıştı. Cemaate yakın yayın organları böyle bir şeyin olmadığına dair yayınlar yapmaya başlamış Başbakan UEFA başkanı ile görüşme yapmış ve bu davada geri adımım atılacağının sinyalleri gelmeye başlamıştı. 
Bu arada lig bütün hızıyla sürüyor ve insanlar her geçen gün biraz daha kutuplaşmaya başlıyordu. Sanki bu lig 2 ay daha sürse Türkiye 4 ayrı özerk bölgeye ayrılacak kadar kutuplaşmıştı insanlar. Neyse lig bitti sular duruldu gerçek gündeme geri dönülmeye başlandı derken bu seferde ÖYM'lerin kaldırılacağı yada isminin değiştireleceği dolasıyla karar verme zamanı gelmişti. Türkiye'nin belki de en hızlı sonuçlanan davası olan şike davasında kararlar açıklandı ve gündem yine futbola döndü. Hükümler ile ilgili yorumu ise size bırakıyorum.
Bu yazı tamamen taraflı bir yazıdır. Zaten Fado-Fiesta-Futbol üçlüsünden de en çok futbolu severim. Saygılar...

28 Haziran 2012 Perşembe

BİREBİR

Google ablaya sordum: 'Akciğer rahatsızlıklarına iyi gelen bitkiler.......'
 Henüz sözüm bitmeden leb demeden leblebiyi anlayıp sonuçları bir bir gösterdi.

Andız otu, zerdeçal vs..  
Kağıda yazsam mı acaba, diye düşündüm, bilgisyarın kenarındaki kalemi aldım, yazmıyordu.
Çok kalemim var, herbiri birbirinden nazlı, 'hooh' luyorum bana mısın demiyor.
Zor geldi, başka kalem almak için odama gitmek, 'Tutarım yeaa aklımda' dedim.

Evimin yakınlarında bir yere gideceksem, kısa süreliğine, en dandik eşofmanlarımı giyerim. Yine öyle yaptım zaten. Hayır, karşılaşırsak bilin diye.

Aktarlarla pek haşır neşir olmadığımdan, yerini bilmiyordum, esnafa sorayım dedim.
Bir fırına girdim.
Meslek aşkıyla yanıp tutuşanların beni bulması da tatlı bir tesadüf tabi.

'Ee şeyy.. ak..' derken, sıraladı bey amca: ' He-hey! yeni çıktı fırından taze taze, veriyim mi kızım?' 

Çok neşeli bir adamdı, 'he-hey' falan.. Kesmedim sözünü. Dinledim; kibar tebessümümle.

Cümlesi bittiğinde acı gerçeği yapıştırdım. ;' ya ben aslında aktar var mı buralarda diye soracaktım.'

'He-hey! karşıda hemen kızım' dedi. 

Teşekkür ettim, sonra da salak bir söz verdim. 'Ben gideyim aktara, alırım ekmek'. Almadım. He-hey! 

Neyse, aktarda yaşlı bir çift vardı. Adam sigarasını yakmış, haberleri izliyordu. Beni iplemedi ':Merhaba!' diye ciyakladığımda.

Yaşlı kadın, biraz tripli, 'Ne veriyim kızım!' dedi. 
'Hah!' dedim. Yine tartışma üzerine geldim. [ kızım sana söylüyorum; kocam sen anla]

Dedim ki; 'Akciğer rahatsızlıkları için şifalı bitkiler alacaktım'
Yaşlı kadın baktı boş boş..
İste ben google ı bu yüzden seviyorum. Yazılan ilk harften başlıyor tahminlere.

Yaşlı kadın; konuyla çok alakalı bir soru sordu:

^^Kime alcan?^^

Te Allahım, sanane...

'Bi- bir arkadaşa şeyetcektim' dedim bende.
'Arınç otu varmış' dedim. Yaşlı adam güldü, espiriyi patlattı. 'Bülent olan mı? hehe- fıh fıh, kıh- kıh öhö öhö öhö ayyy öhö öhö'

Hastayım gülmesini balgamlı öksürükle bitirenlere. 

Balgam demişken, Tavandan aşağıya sarkan tüm yuvarlak kağıtların üzerinde 'balgama birebir' ne bileyim ' balgam söktürücü'  falan yazıyor. Yaşlı kadın yazmıştır büyük ihtimal.

Bu arada; 'birebir' lafı en çok aktarlarda kullanılırmış.

'Bu ne işe yarar?' diyorum. 'Balgama birebir!' diyor yaşlı kadın 
'Peki bu?' 
'Balgam söktürücü! Birebir!'
    
Sabah sabah midem bulandı vallahi. 

Sonuç olarak, aldım andız pekmezini ve zerdeçal macununu. Balgama birebirmiş. :)


------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Umarım iyi gelir, kaytan bıyıklı snoopy :) İyi ol istiyorum, çok iyi ol :)

27 Haziran 2012 Çarşamba

DÜŞmez, ŞAŞmaz ŞAŞar, BEŞer

Düştüm...!
Yolun karşı tarafına geçmek için, trafik lambası kırmızı ışığının altında konuşlanmış yeşil ışığın yanmasını bekliyordum -ki, yeşil ışık tüm zerafetiyle beni ve diğer insanları kendine davet etti. Kulağımda Rihanna'nın "we found love" şarkısı, içim dans ede ede yürürken, Katarina Witt gibi artistik patinaj çekip, Anna Pavlova gibi spagat'ımsı bir hareket yapıp, tüm bunları yaparken de Maria Sharapova gibi "aaeeğğğğhhh" sesi çıkardım..!
Gösterimi, 34 ** 9952 aracın içindeki güzel suratlı şoför arkadaşımın sağ el başparmağıyla "ok!" işareti yaparak onaylaması ve "Aaa!, ayyy! hoppaaa!" nidalarıyla beni yalnız bırakmayan yol arkadaşlarımın desteklemeleri neticesinde, bilinçaltımdan üstüne 'ani' bir hareketle çıkan -reverans yapma isteği-mi gerçekleştirip, yoluma devam ettim.

*Anatomik olarak bacaklar gövdeye kemik köprüler ile bağlanmıştır. Düşme esnasında bu durumdan en çok etkilenen popomuzdur..! :)

TAYT (tight) & POSTİŞ


Tayt (tight); 40 yaş ve 95cm popo üstü kadınlarda bir garip duran, güzel vücutlu bir kadın giydiğinde 100 kaplan gücünde olan, popo görme/gösterme arz talebinin sonucu dizayn edilen giysidir.

Postiş; Bayanların saçlarını uzun göstermek için kafalarına taktıkları 'başkasının saçı' yada 'imitasyon kıl'dır. Bunu alıp kafaya takmaya karar verdiğinizde, saçın arkasının en ortasına 1 tutam tutturulduğunda saç uzamış olmuyor...! Çamaşır sepetinden 1 çorap sarkıyor gibi oluyor, karşıma çıkınca böyle 1 görsel karmaşa, benim de tutup çekesim geliyor..!

Taytımızı (tightimizi) giyelim postişimizi takalım salım salım salınıp süzüm süzüm süzünelim :)

BÜYÜ'me...!

Büyüyememek, masalları bırakamamaktır.
Büyüyememek, yaşın çift haneli rakamlara ulaşırken, ruh halinin tek haneli rakamlarda takılıp kalmasıdır.
Büyüyememek, mutluluklarla, hüzünlerle ilk kez karşılaşıyormuş gibi yaşamı içine çekerek yaşamaktır.
Büyüyememek, yapılan hataları yada benzerlerini fütursuzca yeniden yapabilmektir. 
Büyüyememek, rüzgarı yüzünde hissederek koşmaktır.
Ben büyüyünce Çocuk olacağım.

SAKIZ, ÇİKLET yada CİKLET

Ulusa sesleniş ; Topluluk içinde cıklata cıklata, ağzımızı yaya yaya sakız çiğnemeyelim! Kişi için eğlenceli olabilir ama çevre için rahatsızlık verici. Ağzında sakız olan kişi, hayatın anlamını, az sonraki toplantısını, yarın ki sınavını, sevgilisinin onu terk ettiğini vs vs düşünmüyor gibi..! Kaygısız.. 
Kendinden geçmişcesine sakız çiğnendiğinde şakak kasları gelişip, oynaklaşıyor ve çiğneyen kişinin solungaçları çıkmış gibi oluyor. Bi de sakız çiğnerken ağlanmıyor! Gördüm, ağlarken çiğnemeyi bırakmak zorunda kaldı :)