17 Nisan 2012 Salı

KÜÇÜK KARDEŞ

Erken kalkan bir çocuktum ben zaten.

Güneş ışığı, perdelerin arasından sızarak; gözlerimi açmamı; bütün kış beklediğim günün geldiğini fısıldayarak uyandırdı beni.

Babannem çoktan kalmış, sobaya odun atmış, sobayı tutuşturmuş; sobanın üzerindeki çamaşırlığa,  babamın gönderdiği çoraplarımı kuruması için asmıştı bile.


Ona belli etmeden, ses etmeden, usul usul abimin artık eskimiş, ona küçük gelen kabanını giydim. 
Usul usul giyinmesem bile duymazdı ya.. 

Yavaşça sokak kapısını açtım. Günlerdir ayazın kesiklerine alışmış yüzüm hemen hissetti havanın yumuşadığını.

Çürümüş tahta merdivenlerden aşağıya hızlı hızlı indim. Arka bahçeye doğru olanca gücümle koştum.

Çok erkendi, kimsecikler yoktu.
Bembeyaz bir denizdeydim sanki. Yavaş yavaş, abimin delinmiş ayakkabısı altında ezilen karların gıcırtısını duya duya ilerledim. 

Sonra birden durdum, arkama döndüm, geldiğim yola baktım.

Sadece benim ayak izlerim vardı. Sadece benim!

Sadece bana ait olacak bir dünya kurmaya o an karar vermiştim, üzerimde abimin kıyafetleriyle.

 





 

Hiç yorum yok: